Zeynep İşman ile röportaj
Camel’ın diğer albümleri gibi Stationary Traveller’ın da bir “concept” albümü olduğu, albümdeki tüm parçaların Berlin Duvarı’nın ayırdığı insanları, yaşamları, düşleri anlattığı söylenir.
Çocukluktaki deneyimler gelişimimizi etkiliyor, üstelik bu etki yetişkinliğe kadar uzanıyor. Peki, madem çocukluk bu kadar önemli, o zaman insanların daha iyi ve sağlıklı olması için bu dönemde nelere dikkat etmeli? Bu soruyu on yıllar süren araştırmalar takip ediyor.
İnsanın kabul edilmek için kendini beğendirme, beğendirmek için uyma çabası içgüdüseldir. Sürü halinde yaşayan tüm hayvan türlerinde bunun bir şekli vardır
Akademik başarımız sahiden yüksek mi? Son aylarda çok konuşuldu; OECD’nin yürüttüğü eğitim değerlendirmesi PISA sonuçları bu kez daha da olumsuz. Bilim, matematik ve okuma anlama alanlarının hiçbirinde ortalamayı dahi yine tutturamadık
23 Nisan, bağımsız olmak için büyük mücadele vermiş bir toplumun sesini açıkça duyurduğu gündür. O yüzden Mustafa Kemal Atatürk’ün bugünü çocuklara bayram ilan etmesine şaşmamak gerekir
Çiğdem Hoca, bilimsel bilgiye dayanan tüm bu düşüncelerinin AÇEV’in çalışmalarında hayat bulmasını sağladı. Bazen sırça köşk diye eleştirilen akademide üretilen bilginin, toplumun yararına nasıl kullanılabileceğini somut olarak gösterdi.
Sadece son altı ayda ülkemizin kaybettiği akademisyenler saymakla bitmez, saymaya bu sayfa yetmez. Ama işin doğrusu, Dünya dönüyor. Ve dönmeye devam edecek.
Kötüye gidişi gördüğü halde elinden bir şey gelmemesi, hiçbir şeyi kontrol edememek insanları karamsarlığa itiyor. Ve çaresizlik hissinin kuvvetli olduğu toplumlarda görüldüğü gibi giderek daha kaderci oluyoruz. Morali en bozuk olanlarsa çocuklarının geleceğini düşünerek stres ve kaygı duyan anne-babalar
Yabancıdan sakınmak elbette tüm doğada var. Tanımadığımızın niyetini bilemez, kestirmekte güçlük çekeriz. Fakat yakınlaşmadan da tanımak mümkün değildir.
Dünya gördüğümüz kadar değildir, büyüktür, bilinmezlerle doludur. Bunu hissederiz. Yeni sokaklar, yeni alanlar, farklı dükkânlar, evler, yabancı yüzler… Yeni, henüz öğrenmemiş olduğumuz her şeydir. Beynimizi en fazla uğraştıran, dikkatimizi canlandırandır. Tanınmayanı, bilinmeyeni beklemek kaygı verir, bilinmeyenle karşılaşmak korku, bildiğini kaybetmek acı. Bu hisler bizi durdurur, hareketimizi, yani yaşantımızı yavaşlatır.
Her daim tuhaflar, iktidar ve körler var. Tuhaflar her daim otoritenin hedefinde. sesleri kısılmaya, yok edilmeye çalışılırken toplum kör.
Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları, pek çok benzeri gibi sembollerle, göndermelerle dolu fantastik bir eser. Galler’de küçük bir adadaki yetimhanede yaşayan çocukların ve yarattığı zaman döngüsü içinde onları hayatta tutmayı amaç edinen Bayan Peregrine’in hikayesini anlatıyor.
İngiltere 18. yüzyılın sonunda Güneşi Batmayan İmparatorluğa dönüştüğünde ciddi bir idari sorunla karşılaşır; o kadar büyük bir coğrafyanın nasıl yönetileceği. Bunun için saat gibi işleyen bir bürokrasiye ihtiyaç vardır ve elbette onu işletebilecek insan gücüne. İmparatorluğun her ücra köşesine atanacak kadar çok sayıda yetenekli idareci bulmak imkânsızdır.
Dünyada sayısız canlı türü yaşıyor. Her biri sayılamayacak kadar çok yöntem geliştirmiş tek bir sebep için: hayatta kalmak. Canlıların temel kodu budur. Ve tüm türler içinde ancak biri bu kodu çiğneyip ölümü yüceltebilir; o da insan.
Birazdan okuyacağınız yazının biraz farklı bir hâli Metin Solmaz’ın editörlüğünü yaptığı “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?” başlıklı kitapta yayımlandı. Kitap Ağaçkakan Yayınları'ndan geçtiğimiz aylarda çıktı. İçinde 101 kişinin bu soruya yanıtı var: “Ne.. ne olacak bu memleketin hâli?..” Kitabın güzel tarafı, her yazıda farklı bir ses duyuluyor. Ben okurken kısa bir mola verip kendime bir kahve yaptım, Oya Baydar’ın kitaptaki enfes yazısında önerdiği gibi telvesi bol olmayan... içimiz kabarık, geleceğimiz karanlık çıkmasın diye. Ama yazımı yazarken, ki ocak sonlarıydı, kahve yapmamıştım. Bakalım ne düşüneceksiniz…
Ağustos böcekleri bizden çok evvel, bundan 250-300 milyon yıl, o malum rakiplerinden, karıncalardan 50-80 milyon yıl önce dünyadaki yerlerini almışlar. Alışılmadık hayat döngüleri ta o zamandan beri sürermiş.
Doğa insana çok temel araçlar veriyor. Eğer yaşam olmadan hiçbir şey olmuyorsa ve hayatta kalmak her şeyin en azından başıysa, bunu sağ- layacak şeylere dair duyularımızı keskinleştiriyor, bizi bu eğilimlerle donatıyor doğa. Bulunduğumuz yerde bir tehdit varsa, fark edebilmemiz için bizi bazı şeylere daha hassas hale getiriyor.
Bizde bu 'üstünü örterek sansürleme’ gazetecilik tarihiyle başlar; Tercüman-ı Ahval ilk yayın durdurma cezası alan gazetedir, hem de daha ilk yılında. Sebebi ise eğitim sistemini eleştiren sert bir yazıdır
Bir şey nasıl gizlenir? Üstü örtülerek Yollardan biri bu. Hatta üstünü örtmek için kalın kartonlar, ağır boyalar değil, bir pelür kağıdı bile yeterli olurmuş
900 Efsanesi (The Legend of 1900), 1999 yapımı bir Tornatore filmi. Ennio Moricone’nin müziği ile bir de Altın Küre ödülü var. Karaya bir kez dahi ayak basmadan, hayatını okyanus aşırı bir yolcu gemisinde geçiren genç bir adam anlatılıyor filmde. Hikaye, geminin emektar bir çalışanının balo salonundaki piyanonun üstünde terk edilmiş bir bebek bulmasıyla başlıyor. Bebeğe 1900 ismi veriliyor, yepyeni bir yüzyılın simgesi olarak.
Sosyal medya veya genel olarak internet üzerinden iletişim kurmanın idealden ne kadar uzak olduğundan bahsedildiğini duymuşsunuz veya bizatihi yaşamışsınızdır. İnsanoğlunun doğası yüz yüze iletişim kurmayı gerektiriyor. Çocukların bilişsel, dilsel, sosyal ve duygusal alanlarda normal gelişim gösterebilmesi için başkalarıyla yüz yüze iletişim kurması lazım. Çocuğa televizyon izleterek dil öğretemiyorsunuz ama örneğin, Skype iletişiminde dil öğrenmek mümkün. Çünkü elektronik ortam olsa dahi, Skype’ta karşılıklı iletişim var.
Kurtuluş Savaşı’nda Ayasuluğ (bugünkü Selçuk) kasabasını düşmandan kurtaran bölüğün başındaymış Ali Sadık dedem. İnegöllü olduğu halde Selçuk soyadını bu nedenle almış. Ailemizin Mersinli olan anne tarafı da düşman işgalini ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşayanlardan. Fransızların yaklaştığı haberi gelince, o zamanlar genç kız olan anneannem dahil köyün tüm çocukları, kadınları dağlara kaçmışlar.
Bir eğitim kurumunun evinde onlarca çocuğa tecavüz edildiğinin ortaya çıkarılmasını konuşuyoruz haftalardır. Olayın kendisi ülkeyi sarsmaya yetecek kadar korkunçken, iddiaların araştırılması için iki muhalefet partisinin verdiği önergenin hükümet milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesi başlı başına ayrı bir sarsıntı yarattı.
Çocuğumuzun başkalarına zarar veren hareketlerini görmezden gelmek, yalan söylemesini veya kendine ait olmayan eşyaları almasını, yani çalmasını geçici çocukça davranışlar olarak görüp önemsememek yanlış olur. Çünkü hepsinin devam etme ve davranış problemine dönüşme riski var.
Ülkemiz belki hiç olmadığı kadar kötü günler geçiriyor. Felakete varan perişanlığı uzun uzun anlatmaya ne bu sayfa elverir, ne benim içim. Masum canlar ülkenin her bir yerinde şiddet kurbanı.
Otoriter anabaların çocuklarında içekapanıklık görülebilir, bir kısmı sorunlarıyla nasıl başedeceğini bilemeyen, özgüveni düşük yetişkinler olurlar. Otoriter ailelerde anababa serttir, kurallarında katıdır, sorgusuz itaat bekler. Çocuk kurallara uymada kusur ettiğinde ceza alır, bazen dayak yer. Amaç, ev düzenini bozduğunda sonucun ne olduğunu göstererek çocuğu terbiye etmek, kurallara harfiyen uymasını sağlamaktır.
1990’larda DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit bir kavram ortaya atmıştı: İnançlara saygılı laiklik. O yıllarda ben de bir yandan yüksek lisans yapıyor, bir yandan da DSP genel başkan yardımcısı Prof. Mümtaz Soysal’ın yardımcısı olarak TBMM’de çalışıyordum. Toplumsal meseleleri ve siyaseti yakından izlediğim yıllardı.
Yetişkinlerin bile zor anladığı bir durum, bu çatışmaların birdenbire neden ve nasıl başladığı. Çocukların anlaması mümkün değil.
Bakın Star Wars’ta neler görürüz... İmparatorluk, İsyancılara yardım ettiği gerekçesiyle tüm bİr gezegeni yok eder. Bİr tek emirle ve göz kırpmadan. Aranan bİr kişi için köyler yakılır, sorgusuz sualsiz önüne gelen vurulur.
Yüzüklerin Efendisi, fantastik edebiyatın başyapıtıdır ve 150 milyonun üstündeki satışı ile tarihte en çok satılan romanlardan biridir. Hayranları bilir, Yü- züklerin Efendisi’nde sadece bir roman serisi yazmamıştır J.R.R. Tolkien; kozmolojisi, mitolojisi ve tarihiyle bir “Orta Dünya” kurmuştur. Alışık olduğumuz kahramanlar ve hikayelerden farklıdır bu; ırklar ve hatta yeni diller yaratacak kadar büyük bir çalışma ve yaratıcılık destanı vardır kitapta.
Temmuzun 20’sinde Suruç’ta 34 masum insan öldürüldü. Katliamı yapan bombacının Irak Şam İslam Devleti üyesi, makine mühendisliği okuyan bir üniversite öğrencisi olduğu ortaya çıktı. Suruç katliamıyla beraber, geç- tiğimiz yıllarda ve onyıllarda yaşadığımız pekçok olay, elbette akıllarımızdaki soruyu güçlendirdi; dinin ahlakla nasıl bir ilişkisi vardı.
Teknoloji hayatı çok hızlandırdı ve bunu artık o kadar kanıksadık ki, hızlı olmayan hiçbir şeye tahammülümüz yok.
Eskiden hayat yavaştı. Evimizdeki telefonlarda numarayı çevirmek, aradığımız hattın düşmesi dakikalar alırdı. Mektup yollamak ve almak haftalar sürerdi. Televizyonun açılması da, kapanması da ayrı bir olaydı. Hatırlayanlar için, bir regülatör merasimi de eşlik ederdi buna. Otomobilin çalışması için ısınması gerekirdi.
Sistem, bizim için belirlenmiş yaşam şablonunu anlatır.
Toplumca kritik bir aşamada olduğumuzu çoğumuzun idrak ettiği bu gün, Dövüş Kulübünden söz etmek lazım. Kült ve çok iyi bir roman ve film olan Dövüş Kulübü, içinde yaşadığımız ve kanıksadığımız sisteme önemli bir eleştiri ve bir nevi başkaldırı çağrısıdır.
Umut var demiştik iki hafta önce… Başımıza gelen travmaların kötü etkisinin devam etmemesi bize bağlı, olumsuz yaşantılara rağmen biz pozitif kalmayı başarabilir ve kendimize, çocuklarımıza, etrafımıza pozitif bir çevre sağlamak için çabalarsak, bu mutlaka iyi sonuç verir, demiştik. Özenle, eğitimle, olumlu ilişkilerle bu gidişatı değiştirebilir, zinciri kırabiliriz. O zaman her şey daha güzel olabilir…
Aile ortamı pozitif ve destekleyici olduğunda çocuğun her alandaki gelişimi çok sağlıklı ilerliyor.
Her gün birkaç koldan ölüm haberi gelen ülkemizde “Toplumun iyiye gitme ihtimali var mı?” sorusuna 2015 Nobel Kimya Ödülünü alan bilim insanımız Profesör Aziz Sancar’ın hayatı ve araştırmaları üzerinden cevap verebilir miyiz?
Bugün artık tüm medya çalışanlarının ve patronların şapkay ı öne koyup bİr düşünmelerİ gerekİyor: Yazarları, medya çalışanlarını bu kadar kolay hedef halİne getİren nedİr?
Ahmet Hakan’a yapılan saldırı, çok vahim bir zihniyetin ülkeye hakim olduğunun bir göstergesi daha. Kimseden çekinmeden bağıra bağıra yaklaşmak ve işte, akla gelip de olmayacağı umulan, o kadar ileri gitmezler, bana kadar gelmezler denilenin olması...
1945’te Nazi rejiminin yaptığı Yahudi soykırımı iyice ortaya çıktıktan sonra, Alman halkının büyük kısmı, bu korkunç olaydan haberleri olmadığını söyleyerek kendilerini savundu. Önceleri tarihçiler bunu doğru kabul etse de, zamanla anlaşıldı ki Alman halkı her şeyin elbet farkındaydı. Gazetelerle, ilanlarla ve hatta birebir devlet tarafından bilgilendirilmişlerdi. Ahmet Hakan’a yapılan saldırı, çok vahim bir zihniyetin ülkeye hakim olduğunun bir göstergesi daha. Kimseden çekinmeden bağıra bağıra yaklaşmak ve işte, akla gelip de olmayacağı umulan, o kadar ileri gitmezler, bana kadar gelmezler denilenin olması...
Bugün umut etme, düşlerin gerçekleşeceğini umma günü. Herkesin benzer düşü görmesi elbette ne mümkün, ne istenebilir. Ama otoriteye itaat edenlerin, ediyor gibi görünenlerin bile aynı değerleri paylaş- tıklarını, aynı sonucu dilediklerini düşünmüyorum.
11 Eylül saldırısının halkta yarattığı korku ve tehlike algısı, hedef saptırılarak Saddam’a yönlendirilmiş, “Amerikan şehirlerine nükleer saldırı” konulu fantastik görsellerle korku pekiştirilmiştir. Bu propaganda o kadar etkili olmuştur ki, Amerikalıların 3/4’ü 11 Eylül saldırısının ana sorumlusunun Saddam Hüseyin Hava Korsanları olduğuna inanır hale gelmiştir.
“Ben çocukları çok severim. Onları anlamaya çalışırım sevmekten daha çok,” der kitabın başında Yaşar Kemal. Anlamaya çalışırken o kadar çok onlardandır ki, çocuklardan biri “Ben, Selim, Ali hepimiz aynı demirden yapılmışız… sen de öyle” deyiverir.
Özgecan katledildikten sonra yazmak istedim, kelimeler kifayetsiz kaldı. Onun yaşındaki pırıl pırıl öğrenciler geldi gözümün önüne, savuşturdum hemen. Çocuklarımın düşüncesi içimi titretir, aklı- ma getirmek istemedim. Yaşadığı dehşeti hissetmeye çalışmak, katlanılabilir değildi.
Canileri, cellatları, tiranları hayatımızda istemiyorsak insan kültürü ve uygarlığını yeniden yapılandırmamız gerekiyor.
Film uzun bir liste ile son buluyor. Kara perdenin üstünde beyaz harflerle yazılmış küçük balıkların isim listesiyle. Kaç isimlik bir liste diye sormayın. Yüzlerce. İrili ufaklı, bazısı yeni doğmuş balıklar, bazısı on yediymiş, çoğu minicik. Bu yavru balıklar ölmüş, öldürülmüş.
Okul öncesi ve ilkokul çağlarında tüm gelişimsel alanlarda önemli ilerlemeler oluyor. Bu ilerlemenin bir kısmı olgunlaşmanın, yani doğal gelişim sürecinin bir sonucu, bir kısmı ise çevresel özelliklerin etkisiyle gerçekleşiyor.
Hükümet yetkilileri, dindar ve muhafazakâr bir nesil yetiştirmek istediğini birkaç sene önce açıkça söylemişlerdi. O günden bu yana eğitim sisteminde yapılan değişikliklerin tümü bu hedefe yönelik. Din dersinin ilkokul birinci sı- nıftan itibaren zorunlu olması, bu paketteki sakıncalı yeni değişikliklerden sadece biri.
Twitter kullanıcısı “Tanrı (CC)”nin hesabından yollanan twitleri haber yapan BirGün’e ceza yağmış. “Tanrı (CC)”nin kim olduğunu bilmiyoruz ama geçen sene 15 aylık hapis cezası alan “Allah (CC)” hesabının sahibi bir öğretmenmiş.
Kime olursa olsun, eziyet insanın içini acıtıyor. Bu eziyet çocuğa yapıldığında daha bir acı. Konu çocuğa tecavüz olduğunda çok dayanılmaz. Konu, çocuğun çocuğa tecavüzü ve üstüne bunu kaydedip izlemek, zorbalık etmek için kullanmak olduğunda... aklı zorluyor.
Bir veli en doğal haliyle anlatıyordur. Öyle yıl sonunda doğduğu, gelişimsel güçlüğü olduğu için falan değil, okulda –ve elbette hayatta- daha başarılı olması için çocuğunu okula geç göndermek istemişlerdir. Ama bunu yaparken yavrucuk elbet diğer haklarından da mahrum kalmamalıdır.
Orta öğretimde kız öğrencilerin okula başları açık gelme zorunluluğu geçtiğimiz haftalarda yönetmelik değişikliği ile kaldırılmıştı. Başka bir deyişle, yeni uygulamaya göre, kızlar 5. sınıftan itibaren okula isterlerse başlarını örterek gelebileceklerdi.
Her insan bir kültürün içine doğar. Normal diye kabul ettiği şeyler ailesinde ve çevresinde gördükleridir. Aile, doğal olarak kendi değerlerini taşıyan, hayat tarzı kendininkine benzeyen, uyuşabileceği diğer ailelerle, kişilerle benzer çevrelerde yaşamayı tercih eder.
Öğretmenler hep vardı, ilk çağlardan beri. O dönemlerde çok kısıtlı sayıda insan bilgiye sahipti ve bilgiyi aktaranlar en iyi öğretmen sayılırlardı. Zamanla bu değişti.
Çocuklara kalıplarla düşünmeyi öğretiyoruz. Kalıplarla düşünmeyi öğrenenler için eleştirel düşünmek zordur. ocuklara kalıplarla düşünmeyi öğretiyoruz. Kalıplarla düşünmeyi öğrenenler için eleştirel düşünmek zordur.
İktidara yakın olmanın getirileri, yandaş olduğunu göstermenin de türlü yolları vardır. Muhafazakârlar iktidara geldiğinde, cuma namazına gidenlerin sayısı artıverir.
İşine son verilen İngilizce öğretmeni Bay Keating eşyalarını toplamak için sınıfa girer. Eğitim düsturu “gelenek, şeref, disiplin ve mükemmeliyet” olan müdür veriyordur artık dersini.
İnsanların düşünceleri, beğenileri, istekleri, duyguları farklıdır. Bunu anlamak çok temel bir beceriyi gerektirir: Zihin anlama becerisi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük sorunlarından biri olan şiddetin önlenmesi konusunda başarılı olan bir sosyal program var. Programı geliştiren Gary Slutkin bir epidemiyoloji uzmanı.
Soma’daki maden faciasını izleyen olaylar, bunları gösteren videolar, gerçek olduğu bilinen ama yok varsayılması tercih edilen tapeler değildir. Bunlar yaşadığımız, dünyanın izlediği, dehşet verici hareketlerdir, olaylardır...
Evet, sosyallik bazı kapıları açıyor ama tek başına yeterli değil. Görgü ve bilgi ile desteklenmeyen dışadönüklük bir yerden ileriye gidemiyor. Başarı için en önem- li özelliğin sosyallik olduğuna inananlar göremedikleri o cama çarpıyorlar.
Çoğu insan ne aşırı düzeyde sosyal, ne aşırı düzeyde çekingendir. Fazla sosyalliğin de çeşitli sı- kıntıları olabileceğine kuşku yok. Yine de problemli bir özellik olarak düşünülen çe- kingenliktir. Peki neden?
Ve evet... Marquez de yaşla birlikte gelişen bu ahlak sistemine bir vurgu yapmış başta yazdığımız cümlesinde. O güne kadar mama Rosa Cabarcas’ın benzer tekliflerini geri çeviren gazeteci, 90 yaşına gelip bir bakire ile beraber olmak istediğini söylediğinde, Cabarcas’a kinayeli bir şekilde “Ahlak da bir zaman meselesidir” dedirtmiş Benim Hüzünlü Orospularım’da...
Çocuk, ortalıkta gözümün önünde olsun, ne yaptığını bileyim, kontrol edebileyim... Evdeki bu ‘akıllı uslu’ çocuğu, iş yerine koyduğumuzda da böyle ‘ideal’ bir çalışan buluyoruz; sorgulamayan, itiraz etmeyen...
Bu davranış biçimini anlayabilmek için kişilik bozukluklarını, empati ve vicdan yoksunu insanları, yani sosyopatları, narsist kişilikleri inceliyoruz. Politikacıların davranışları için farklı açıklamalar bulmak mümkün ama belki endişemiz daha çok bu davranışların birkaç politikacı ile sınırlı olmaması
Bu sefer politika ana-babalığa karıştı. Şimdi konu, en azından çocuk sahibi olmak veya olmamanın anlamları üzerine. Önemli bir konu, üzerinde durmak lazım. Peki, çocuklu olmak kişi hakkında ne bilgi verir?
Reklamın gücü size gazozu satın aldırabilir ama karnınızı ağrıtan gazozu bir daha içmezsiniz. Sözlerin gücü bir yere kadardır. Zihin, sözden çok eylemleri, en çok da hayal kırıklıklarını, sarsıcı deneyimleri ve travmaları kaydeder. Sistem bunları kolay unutmaz ama bir yandan da tutarlılık arayışına devam eder. Sistemin umudu, sözü ve davranışı tutarlı, eşitlikçi, özgürlükçü, dürüst ve demokrat bir düzendir. Ailede veya ülkede...
Saldırganlığı azaltmanın tek yolu vardır: Onu işlevsel olmaktan çıkartmak! Ne zaman ki kişi saldırgan davranışla amacına ulaşamadığını görür, ancak o zaman başka yollar aramaya başlar
Okul öncesi dönem, çocuğun gelişiminde çok hızlı değişikliklerin olduğu bir dönem. Bilişsel ve sosyal becerilerin temeli bu dönemde atılır. Çocuğun dil becerilerinde, dikkatinde, belleğinde ve kendini kontrol becerilerinde de önemli ilerlemeler olur.
Çocuklarda, gençlerde, politikacılarda görülen saldırgan davranışlar ve vicdan üzerine – Açık radyo söyleşisi Vicdan ve empati gelişimi-TRT Radyo Anne çocuk ilişkisinin sosyal uyuma etkisi-TRT Radyo